Söyleşi: 21.YY'da İmgeye Ne Oldu? [12] / « “Aynı sen!”: Pozlama ve Hakikat Üzerine »


[Etkinlik ücretsizdir.]
Tarih: 17 Mart 2014, Pazartesi, Saat:19:30

Söyleşi Konuğu: Yard. Doç.Dr. Altuğ Işığan
Yer: Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi
Gürsel Aksel Blv. 43/C Güzelyalı-İZMİR
0232.2471247 www.cizgelikedi.com

“Aynı sen!”: Pozlama ve Hakikat Üzerine
Fotoğraf ve hakikat arasındaki ilişki 21. yüzyılda da imge etrafında dönen tartışmaların merkezinde yer alacak, buna şüphe yok. Bu tartışmanın alacağı seyrin birey ve toplum ile kültür ve doğa arasındaki ilişkiler üzerinde, daha önce de olduğu gibi –sırf Rönesansı ve o dönemde yükselişe geçen perspektif kuramıyla onun zemin sunduğu Doğalcılığı hatırlamak yeterli-, önemli sonuçları olacak. Peki öyleyse bir daha soralım: Fotoğrafın hakikat ile ilişkisi nedir? Bu ilişkiyi düşünme şeklimizin dünyaya ve kendimize bakışımız açısından ne gibi sonuçları var?

Bu sorulara yanıt bulmak üzere güneşli bir bahar gününün ögle saatinde fotoğraf makinemi elime alıyor ve bir tepenin üzerindeki güzel bir ağacın karşısına geçiyorum. Ulu bir ağaç bu, dalları rüzgarda ağır ağır hışırdıyor, yaprakları yeşilin her tonunu sunarak oynaşıyor. Tatlı bir limon kokusu geliyor bir yerlerden, tadını alıyor gibi oluyorum. Gözlerimi kamaştıran bir güzellik bu, büyüleniyorum. Ağacın fotoğrafını çekmeye başlarken, diğer dört duyumu dışarıda bırakacağım noktasına eskiden olduğu kadar aldırmıyorum artık, kadrajımı alıyor, f-stop’u 2,8’e, örtücü hızını ¼ saniyeye, ISO değerini de 1600’e getirip onu pozluyorum. Klik! İşte ulu ağacı çektim: Her noktası bembeyaz olan, muhteşem bir kare. Fotoğraf atölyesindeki  herkese gösteriyorum bu ağacın fotoğrafını, kimisi bana “E ama ağaç nerede? Aşırı pozlamışsın, bembeyaz bu!” diyor, ayak üstünde bir fotoğrafçılık dersi vermeye girişiyor; kimisi ise lafı dolandırmadan “saçmalama, bu fotoğraf değil” diyor, ısrar ettiğimdeyse gergin bir yüzle söylenerek yanımdan ayrılıyor. Bense iddia ediyorum: ağaçın fotoğrafı bu; bu fotoğraftaki doygun beyazlık, fotoğraf makinesinin sensörü tarafından doya doya içilen onun ışığı, yalanım yok size, bu fotoğraftaki her şey hakiki.” Ertesi gün fotoğraf atölyesine yeniden geldiğimde kimse benimle konuşmak istemiyor, aralarında beni gösterip gülüşenler bile var, sadece atölye yöneticisi bana iyi davranıyor, sanırım acıyor bana.

Yılmıyorum ve sormaya devam ediyorum kendi kendime: Fotoğrafın hakikat ile ilişkisi temelde bir okunaklılık varsayımı üstüne mi kurulu? Öyleyse, okunaklılığa dair bu beklentinin köklerini nerede arayabiliriz? Bu okunaklılık beklentisinin felsefi anlamıyla kesinlik kavramı ile ne gibi bir ilişkisi var? Her fotoğraf çekiminde fotoğrafçıya yön veren pozlama işlemini “kararında” yapmak amacı bize hakikat konusunda düşündüklerimiz ve inandıklarımız konusunda neler söylüyor? Pozlama (pause – belli bir gelişim aşamasında durdurma) kavramı ile eski Yunanca’daki “ago” (varlık için bir geçit açmak) sözcüğü arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? “Doğru pozlama” denen şey, belli bir hakikati öne sürebilmek üzere bir sorular silsilesini sonuna kadar götürmekten imtina etmek midir? Başka türlü soracak olursak: Fotoğraf, varlığı temellendirmeye girişen bir retorik midir?

Bu sunuşta tüm bu sorulara yanıt arayarak, Mary Price’tan Arthur Danto’ya, Eduardo Calavra’dan Walter Benjamin’e fotoğraf ontolojisi boyunca bir yolculuğa çıkacağız ve görünür ve görünmez arasındaki karmaşık ilişki üzerine hep birlikte düşüneceğiz; yeni yüzyılda fotoğrafın dili kadar, fotoğraf üzerine dilimizin kendi kaderimizi nasıl çizeceği üzerindeki etkisini anlamaya çalışacağız.



Yard. Doç. Dr. Altuğ Işığan
Almanya doğumlu, lisans ve lisansüstü derecelerini Ankara Üniversitesi’nden “sinema” alanında aldı. Önce Ankara Üniversitesi, daha sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde çalıştı. 2013’ten bu yana ise İzmir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV bölümünde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. İmge, imgelem, anlatı ve medya kuramı konularında çalışıyor, bu kavramların kültür ve düşünce yaşamındaki yerlerini kavramaya çabalıyor. Halen yazarlık ve görüntü estetiği üzerine ders veriyor.



21. Yüzyılda İmgeye Ne Oldu?
"21. yüzyılda imgeye ne oldu?" diye sorarken, özellikle 20. yüzyıl ortalarından başlayarak artan bir ivmeyle çoğalan/çeşitlenen imge üretiminin ve kullanımının yansımalarının bugün (ve belki de yarın) itibariyle ne olduğunu saptamaya çalışıyoruz.

Değerli konuklarımızın farklı noktalardan oluşturageldikleri perspektif ile gerçekleştirdiğimiz zincir etkinliklerle; imgelerin sarmaladığı toplumsal ortamları, böylesi bir zeminde bireylerin varoluşlarını etkileyen durumları anlamak ve bir yandan da birer imge üreticisi/kullanıcısı konumumuzla dünya ve toplum ölçeğinde sorumluluğumuzu sınamak isteğimizdir.